ABD'nin "teröre karşı savaş" politikası Müslüman karşıtlığını dünyaya ihraç etti

img

ABD'nin "teröre karşı savaş" politikası Müslüman karşıtlığını dünyaya ihraç etti

Wayne State Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beydoun, Müslüman karşıtlığının Asya ve Avrupa'da artarak küreselleşmesinde ABD'nin rolüne dikkati çekerek "ABD, İslamofobiyi, yıkıcı hale getirecek şekilde ihraç etti" dedi.

 

ABD'deki Wayne State Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Öğretim Üyesi Prof. Dr. Khaled Ali Beydoun, AA muhabirine, 15 Mart Uluslararası İslamofobi ile MücadeleGünü münasebetiyle küreselleşen Müslüman karşıtlığına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Beydoun, Washington yönetiminin, 11 Eylül saldırılarının ardından "teröre karşı savaş" söylemiyle Müslüman kimliğine yönelik yeni çerçeve çizdiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:

"Bir varsayım olarak Müslümanlar ne kadar Müslüman görünürse, terörizmle o kadar ilgili olduklarından şüpheleniliyordu. Ayrıca ABD'nin tasarladığı ve dünyadaki diğer hükümetlerin de benimsediği yeni bir yasal ve polislik mimari ortaya çıktı. Terörizm şüphesini Müslümanlara yükleyen bu yeni terörle mücadele paradigmasının sonucu olarak dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, özellikle Müslümanlara zulmetmek isteyen hükümetler, bu yeni Amerikan dilini benimsedi ve bu yeni Amerikan polislik paradigmasını kendi Müslüman nüfuslarına göz açtırmamak için kullandı."

ABD'nin "teröre karşı savaş" kampanyasının Asya'dan Avrupa'ya çok geniş alanda etkili olduğuna dikkati çeken Beydoun, şu değerlendirmede bulundu:

"Çin'de 11 Eylül'den önce Uygurlar 'terörist, radikal ya da ulus ötesi terör ağlarına bağlı kişiler' olarak tanımlanmıyordu. Uygurlar daha çok 'ayrılıkçı, yıkıcı, haydut ve suçlu' şeklinde niteleniyordu ancak bu yeni Amerikan terörizm dili, Çin hükümetini, Uygur halkını teröristmiş gibi etkisiz hale getirmek için sınırsız yetkiyle donattı. Aynısı Hindistan, Myanmar, İsveç, Fransa, İngiltere ve tüm dünya için geçerli."

Müslüman karşıtlığının en fazla olduğu beş ülke: Çin, Hindistan, Fransa, ABD, Myanmar

Beydoun, yaptığı çalışmalarından hareketle dünyada Müslüman karşıtı eylemlerin en fazla olduğu ülkelere ilişkin, "İlk sırada, en kötünün Çin olduğunu söyleyebilirim çünkü Çin, toplama kampları, etnik temizlik gibi İslamofobinin en korkunç biçimlerini uygulayan otoriter bir hükümet. İslam'a odaklanıp bir tür etnik temizlik ve soykırımla Uygur halkını yok etmeye çalışıyor." görüşünü paylaştı.

Hindistan'ın Müslüman karşıtlığı konusunda ikinci sırada yer aldığını aktaran Beydoun, "Dünyanın en büyük ikinci Müslüman nüfusuna sahip Hindistan'da, (Başbakan Narendra) Modi rejimi ve Hindistan Halk Partisi (BJP), Hindu üstünlüğünü, ülkedeki Müslümanları yok etmek için araç olarak kullanıyor. Bunu da çok korkunç bir yöntemle (Müslümanları dışlayan) Vatandaşlık Yasası, eyaletlerdeki başörtüsü yasakları ya da Müslümanların vatandaşlıklarını gasbetme gibi hukuku kullanarak yapıyor." diye konuştu.

Beydoun, üçüncü sıraya Fransa'yı koyarak, "Fransa bir nevi Müslüman karşıtlığının şablonunu ortaya koydu. Müslümanların hukuk yoluyla nasıl sıkıştırılacağı ve marjinalleştirileceği konusunda Batı'nın rol modeli haline geldi. Bunu en çarpıcı biçimde başörtüsü yasağı gibi politikalarda görüyoruz. Fransa, Müslümanların din özgürlüğünü, peçe de dahil olmak üzere genişletilen politikalarla yıkıp aşındırıyor." ifadesini kullandı.

Fransa'dan sonra Müslüman karşıtlığının en yoğun hissedildiği ülkenin ABD olduğunu kaydeden Beydoun, sözlerini şöyle sürdürdü:

"ABD, Müslüman karşıtı bir dille İslamofobiyi, belki de dünyadaki diğer hükümetlerden çok daha güçlü şekilde yaygınlaştıran ve küreselleştiren 'teröre karşı küresel savaşın' katalizörü. Çünkü ABD bir süper güç, öyle değil mi? Dünyanın en güçlü ülkesi ve hükümeti, demokrasi olduğunu iddia ediyor. ABD, İslamofobiyi, yıkıcı hale getirecek şekilde Asya, Afrika, Avrupa, Orta Doğu ve ötesine ihraç etti."

Beydoun, Myanmar'daki Arakanlı Müslümanların durumuna da değinerek, "Myanmar'da olanları görmezden gelemeyiz. Ülkede etnik temizlik ile on binlerce Arakanlı öldürüldü, yüz binlercesi yerinden edildi. Tüm Müslüman köyleri, kasabaları, toplulukları militan bir Budist hükümet tarafından yıkıldı." şeklinde konuştu.

"Medya İslamofobinin merkezi tedarikçisi ve kahramanı"

Son yıllarda Müslüman karşıtlığının yükselmesinde hukuk ve medyanın rolünden bahseden Beydoun, "Bir hukuk profesörü olarak, hukukun her zaman İslamofobiyi ilerletmenin ve genişletmenin en etkili yolu olduğunu gözlemliyorum. Fransa'da başörtüsü yasası, Hindistan'da Vatandaşlık Yasası gibi. İkincisi ise medya. Medya, İslamofobiyi olumsuz fikirleri, olumsuz hikayeleri, olumsuz klişeleri yayarak ölümsüzleştiriyor. Medya İslamofobinin merkezi tedarikçisi ve kahramanı." sözlerini sarf etti.

Beydoun, medyada Müslüman karşıtı yasalar nedeniyle ayrımcılığa uğrayan, ötekileştirilen ya da öldürülen Müslümanlara da yeterince yer verilmediğine işaret ederek, "İlk kitabımda, Müslümanların mağdur olduklarında değil, sadece kötü adam olduklarında haber değeri taşıdıklarını yazmıştım. Sonuçta her medya kuruluşunun konuştuğu bir Müslüman terörist var, öyle değil mi? Müslümanlar, Çin'deki gibi korkunç devlet destekli terörizmin kurbanları olduğunda çok az medya kuruluşu bunu konuşuyor." yorumunu yaptı.

"İslamofobi korku ve nefretin kombinasyonu"

Toplumlarda "İslam korkusunun" siyasetçiler tarafından kasıtlı olarak üretildiğine vurgu yapan Beydoun, şöyle devam etti:

"İslamofobi korku ve nefretin kombinasyonu. Siyasetçiler, İslamofobiyi araç olarak kullanarak kendi siyasi, ekonomik ve jeopolitik çıkarlarını ilerletmek istiyor. Hükümetler, ne yaptığını biliyor. Politikacılar, desteklenmek için İslamofobiyi silah olarak kullandığı zaman ne yaptığını biliyor. Mesela eski ABD Başkanı Donald Trump, İslamofobiyi kampanya taktiği olarak kullanırsa tabanını harekete geçireceğini ve kampanyasına daha fazla destek sağlayacağını biliyordu."

Beydoun, Batı toplumunun aslında tanımadığı İslam'dan korktuğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:

"İslam'dan nefret ediyorlar çünkü hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. İslam'ın terörizmle ilişkili olduğu, Müslümanların Avrupa kültürünü ele geçirmek ve değiştirmek istediği, Müslümanların kadınlara baskı yaptığı, Müslümanların girdikleri toplumla uyumlu olma arzusunun olmadığı gibi fikirler var. Bence Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya ve diğer ülkelerdeki sıradan vatandaşların hakkında çok az şey bildikleri Müslümanlardan nefret ederek korkmalarının nedeni bu."

KAYNAK:AA